Yurtdışı Deneyimi Neden Önemli?

Yurtdışı Deneyimi Neden Önemli?

Davranış Bilimleri ve Davranışsal İktisat Perspektifinden Yabancı Dil Öğrenimi

Yabancı bir dil öğrenmek bir taraftan bilişsel kapasitemizi geliştirirken, diğer taraftan da kültürel farkındalığımızı artırır. Bizlere çeşitli ekonomik fırsatlar sağlayan geleceğe dönük önemli bir kişisel kapasite yatırımı olduğunu da vurgulamaya gerek yok sanırız.

Bu önemli katkılarını dikkate alan bireyler yeni bir dil öğrenmek için zaman ayırmakta ve çaba sarfetmektedir. Ne var ki dil öğrenme süreci yalnızca bilişsel bir süreç değildir. Bu öğrenme çabası aynı zamanda psikolojik, sosyolojik ve davranışsal faktörlerden de etkilenmektedir. Bizler, insan olarak, rasyonel karar alma süreçlerinin ötesinde duygusal, sosyal ve çevresel faktörlerin de etkisi altında hareket etmekteyiz. Bu bağlamda, bahsedilen bu faktörleri harekete geçiren ve dil öğrenimine olumlu katkılar sağlayan bir husustan bahsedeceğiz bu yazımızda: Yurtdışında kısa veya uzun süreli dil eğitiminin ve eğitim odaklı gezilerin yabancı dil öğrenimindeki önemli rolü.

Yazımızda davranış bilimleri ve davranışsal iktisadın temel bulgularından hareketle, yurtdışı deneyiminin dil öğrenim sürecine nasıl katkı sağladığını ele alacağız. Özellikle vurgulamak istediğimiz etkenleri “alışkanlık oluşumu”, “sosyal normların etkisi”, “maruz kalma etkisi (exposure effect)”, “bilişsel çaba (cognitive effort)”, “motivasyon” ve “öğrenme ekonomisi” gibi kavramlar çerçevesinde değerlendireceğiz. Böylelikle dil öğrenme sürecimizi nasıl optimize edebileceğimiz üzerine bazı çıkarımlar yapacağız.

Maruz Kalma Etkisi (Exposure Effect) ve Dil Öğrenimi

“Maruz kalma etkisi”, insanların sıklıkla karşılaştıkları uyaranlara giderek daha fazla alışmaları ve zamanla onlara karşı olumlu bir tutum geliştirmelerini ifade etmek için kullanılan bir kavram.

Yabancı bir dilin konuşulduğu bir ülkede, kısa süreli de olsa, bulunmak, bu dilin kelimeleri, sesleri ve cümle yapıları ile sürekli muhatap olmamızı yani bunlara maruz kalmamızı sağlar. Mesela, yurtdışında dil eğitimi alan kişiler toplu taşımada anonsları ve konuşan insanları dinlerken, bir mağazada veya markette alışveriş yaparken ya da orada yerleşik insanlarla etkileşimde bulunurken sürekli olarak ilgili yabancı dili duyarlar ve kullanmak durumunda kalırlar. Bu durum da bizlerin bilinçdışı öğrenmesini destekler ve öğrenme sürecimizi hızlandırır. Halbuki okul veya kurs ortamında ya da bireysel çalışma ile dil öğrendiğimiz zaman, bu yoğun “maruz kalma etkisi”nden ve bu etkinin öğrenme sürecimize olumlu katkılarından genellikle yoksun kalırız.

Sosyal Normlar ve Dil Kullanımı

İnsanların içinde bulunduğu çevrenin belirlediği beklentilere uygun davranmasını sağlayan mekanizmaları sosyal norm olarak adlandırıyoruz. İnsanlar genellikle sosyal çevrelerine uyum sağlamak isterler ve normlara uygun hareket ettiklerinde kendilerini ödüllendirilmiş hissederler.

Dil öğrenimi açısından değerlendirirsek, yurtdışında eğitim gören insanlar, ne kadar çekingen ve sıkılgan olsalar da söz konusu dili konuşan bir toplum içinde yaşadıklarında, sosyal normların etkisiyle kendilerini o dili kullanmaya mecbur hissederler. Örneğin, İngiltere’de dil eğitimi alan bir öğrenci, İngilizce konuşmanın bir norm olduğu sosyal bir ortamda bulunduğunda, ana dilinde konuşma isteğini ve dürtüsünü azaltarak kendisini İngilizce konuşmaya daha fazla zorlar. Sosyal çevreye uyum sağlama güdüsüyle şekillenen bu tür etkiler de bireyin dil yetkinliğinin daha hızlı bir şekilde artmasına katkı sağlar.

Bilişsel Çaba ve Öğrenme Ekonomisi

Kahneman beynimizin/zihnimizin çalışma mekanizmasının ikili bir sistemden oluştuğunu söyler: Sistem 1 ve Sistem 2. Sistem 1 otomatik olarak ve hızlı çalışır, çok az veya sıfır çaba gerektirir, hiçbir istemli denetim içermez. Sistem 2 ise karmaşık hesaplar dahil, bilişsel çaba isteyen zihinsel işlemlere yöneliktir ve sıklıkla bilinçli eylem, seçim ve dikkat yoğunlaşması gereken durumlarda devreye girer. Sistem 2 bilinçli bir çaba ve dikkat ister. Sistem 2’nin çalışma pratiğindeki bu bilişsel çaba doğal olarak ciddi anlamda enerji harcamamıza yol açar. Ders çalışmak, dikkatli bir şekilde bir konuya odaklanmak gibi eylemlerimiz Sistem 2’nin aktif olduğu durumlardandır. Davranışsal iktisat, insanların doğal olarak bilişsel çaba gerektiren bu gibi süreçlerden mümkün olduğunca kaçınma eğiliminde olduklarını gösterir. Söz konusu çıkarım dil öğrenimi için de geçerlidir.

Ancak, yabancı bir dilin konuşulduğu bir ülkede bulunmak, insanların o dili kullanmaktan başka bir alternatifin bulunmadığı durumları artırır. Örneğin, yemek için sipariş vermek, kitabevinden bir kitap satın almak veya bankacılık işlemlerini yapmak gibi günlük aktiviteler, bireyin dil becerilerini doğal bir şekilde geliştirmesine olanak tanır. Bu gibi durumlara ne kadar çok maruz kalırsak dil kullanımında kelimeleri ve cümleleri düşünerek kullanma yani Sistem 2’yi harekete geçirme yerine, zamanla daha az çaba sarf edeceğimiz Sistem 1 devreye girebilir. Tıpkı anadilimizi konuşurken kelimeleri ve cümleleri kullandığımız gibi.

Diğer yandan, öğrenme ekonomisi açısından bakıldığında, tekrar edilen bilgi ve becerilerin zamanla daha az çaba gerektirerek uygulanabildiği görülmektedir. Yurtdışında belirli bir süre kalan insanlar başlangıçta biraz ağır bir bilişsel yük hissetseler de zamanla dile alışarak öğrenme sürecini daha az çabayla devam ettirmektedir.

Burada yer verilen hususların yanı sıra yurtdışında elde edilecek deneyimin bireylerin dil öğrenimine yönelik motivasyonları üzerinde de olumlu etkilerini de göz ardı etmemek gerekli. Yurtdışında giden öğrenciler sosyal ve akademik anlamda dil bilmenin önemini daha iyi kavrarlar. Ayrıca yurtdışında kaldığı süreçte insanlarla o ülkenin dilinde iletişim kuran bireyler o dili öğrenme sürecine daha fazla bağlanır ve adapte olurlar. Çünkü, insanlar kendi çabalarıyla bir şeyler başardıklarında daha fazla içsel tatmin duyarlar.

Kısa Süreli Eğitim Odaklı Gezilerin Olumlu Etkisi

Yurtdışında uzun süreli eğitim alma imkânı olmayan bireyler için kısa süreli eğitim odaklı geziler de oldukça faydalıdır. Daha önce bahsettiğimiz hususlar çerçevesinde yabancı dile yoğun bir şekilde maruz kalma kısa süreli gezilerde de söz konusu olmaktadır. Ayrıca öğrenciler yabancı bir dilin sadece kelime ve gramerden ibaret olmadığını, o dilin esasında kültürel bağlam içinde öğrenilmesi gerektiğini fark ederler. Bizce önemli olan noktalardan birisi de yabancı dil konuşurken hata yapma korkusunun aşılmasına katkı sağlar bu tip kısa süreli eğitim gezileri. Yani, söz konusu dilin konuşulduğu ülkede bulunmak öğrencilerimizin içinde yer alan psikolojik bariyerlerin yıkılmasını ve dil kullanımı ile ilgili bir özgüven elde etmelerini sağlar.

Tecrübemiz göstermektedir ki bir iki haftalık yurtdışı eğitim gezisinde öğrencilerimiz, İngilizce pratiği yaparak özgüven kazanmakta ve geri döndüklerinde bu deneyimlerini dil öğrenme sürecine entegre etmekteler.

Özetle:

Davranışsal iktisat ve davranış bilimleri perspektifinden bakıldığında, yurtdışında kısa veya uzun süreli dil eğitiminin, dil öğrenim sürecini hızlandıran güçlü faktörler barındırdığını görüyoruz. Maruz kalma etkisi, sosyal normlar, bilişsel çaba, motivasyon ve öğrenme ekonomisi gibi kavramlar, bu deneyimin neden bu kadar etkili olduğunu açıklamaktadır.

Dil öğrenmek sadece kelime ezberlemek ve gramer öğrenmek demek değil. Dil, bir kültürü anlamanın ve benimsemenin en önemli araçlarından birisi. Bu nedenle, dil öğrenme sürecini hızlandırmak isteyen kişilerin yurtdışı deneyimine öncelik ve önem vermesi, o kişilerin sosyal, akademik ve profesyonel başarılarını artıran önemli bir adım olacaktır.

Daha fazla bilgi için:

  • Daniel Kahneman, Thinking, Fast and Slow (Hızlı ve Yavaş Düşünme)
  • Richard Thaler & Cass Sunstein, Nudge: Improving Decisions About Health, Wealth, and Happiness
  • Stephen Krashen, The Input Hypothesis: Issues and Implications (Dil öğrenmede maruz kalma etkisini açıklar)
  • Noam Chomsky, Language and Mind (Dil edinimi üzerine temel kuramsal çerçeve sunar)
  • Lera Boroditsky, How Language Shapes Thought (Dil ve biliş arasındaki ilişkiyi açıklar)